Önsöz

Türk mutfağı en az Türk tarihi kadar eski ve anlamlıdır ve dünyanın en zenginlerinden biridir. Türkiye dışında nadiren lezzetli Türk mutfağının tadını çıkarabilirsiniz. Özellikle Osmanlı padişahının saray mutfağının geleneği değil. Yemekleri genellikle çok karmaşıktır ve müşteriler, örneğin Fransız mutfağında olduğu gibi, yüksek fiyatlı Türk yemekleri için ödeme yapmaya hazır değiller. Günümüzde Türk mutfağının, küreselleşen mutfak karşısında kalitesini ve anlamını yitirmesi ve bir meta haline gelmesi riski vardır. Bir bifteği altın varak ile süslemek veya bir burger'i 0,99 € fiyatına sunmak benim icin az anlayıştır. Eğer bir litre süt, bir litre endüstriyel üretilen koyu şekerli su'dan daha ucuza, bu üzücü bir dengesizliktir.

Türk yemeklerini seviyorum. Belki de bu mutfakla büyüdüğüm için. Ailem Karaman'dan geliyor - Anadolu'nun kalbinden ve Türkiye'nin göbeğinden. Tarım, koyun ve sığır yetiştiriciliği, verimli topraklar ve güneş ile karakterizedir. Çocukken her sene tatilimizi Türkiye'de yaptık ve akrabalarımızı ziyaret ettik. O zamanlar bu alanda ne turizm ne de İnternet vardı ve bu nedenle dışarıdan çok az etkisi oldu. O zamanlarda büyükannelerimin yoğurtunu, tereyağını, peynirini ve domates salçalarını büyük bir sevgi ile ve kendi emeğiyle üretığını gördüm. Patlıcan, kabak, domates, salatalık, zeytin, karpuz ve kavun, şeftali, soğan, biber, limon, portakal, üzüm ve çok daha fazlası doğrudan yerel çiftçilerden satın alınabilir. Kiler sadece yemekle değil, aynı zamanda koku ve aromalarla doluydu. Çocukluğumda Türkiye'deki dürüst, gerçek ve çeşitli yiyeceklerin tadını çıkarabiliyordum ve bugün de hala tadını çıkarıyorum. Bazıları, isimlerini ucuz bir kağıt bardak üzerine koymak için fındık aromalı olan bir kahve için 7,50 € ödemeye hazır. Dürüst'ten bahsettiğimde bu anlamına gelmez. Gerçek konuştuğumda, bireysel yiyeceklerin tadını bozmamak için azar azar terbiyeli. Türk mutfağı, yerel görüşün aksine sarımsak veya kimyon kullanmayan çok yönlü bir mutfaktır. Ve çeşitli hakkında konuştuğumda, farklı makarna şekilleri farklı soslarla birlikte kombine etmesini anlamına gelmiyor. Ancak şeflerin belirli bir yemekten kaç yemek pişirebileceği. Örneğin, Türk mutfağında 40'tan fazla farklı patlıcan yemeği sayılmaktadır.

Burada listelenen yemekler, farklı bölgelerde zaman içinde gelişen birçok varyasyondan sadece bir tanesidir. Ancak birçok Türk yemeğinin ardındaki hikayeler, masallar, efsaneler aynı. En sevdiğim çorbalardan birinin arkasında: Ezo Gelin Çorbası.


Zöhre kız 1909 yılında, Gaziantep'in Oğuzeli kasabasına bağlı Uruş köyünde doğdu. Sonraları güzelliğiyle bütün köye nam salınca Ezo yani "Güzel" dediler. Evlenecek çağa gelip aşık olduktan, bir de evlendikten sonra "Ezo Gelin" diye de eklediler. Ezo Gelin sevdiği adamla evlendi. Hikayesi aslında şanslı başladı. Oldukça mutluğdu. Ezo için hayat olabildiğince güzeldi, sevdiği adamın yanında, mutlu bir hayatı vardı. Fakat bütün ölümsüz hikayelerde olduğu gibi bu mutluluk uzun sürmedi. Ara dedikoducular, bu mutlulukta gözü olanlar bu evliliği bozdular. Ezo Gelin de sevdiğinden ayrılmak zorunda kaldı. Ezo yine yalnızdı. Ezo Gelin 6 yıl boyunca kimseyle evlenmedi. Peri hikayelerinin efsunluğunda, güzelliği her geçen gün daha bir dillere destan olurdu. Nice talibi olur, nice aşığı gönlünü başkasına meyletemedi bir daha. Lakin Ezo'yu kimse ikna edemez. Ta ki ailesinin de baskısıyla, kendisini genç kızlığından bu yana seven teyze oğlu Memey'e "Olur" deyinceye kadar. Bu evlilik şimdilerde pek az kullanılan berdel usulüne göre yapıldı. Ezo'nun abisi de Memey'in kız kardeşiyle evlendi. Ezo'nun Memey'e "Olur" demesindeki detaylardan biri de budur. Ezo, yeniden Ezo Gelin olmuştu. Kendi gibi yüreği de güzeldi Ezo'nun. Memey'le de iyi anlaşdı. Fakat artık yüreğinde hiç bilmediği bir duygu vardı. Yoksulluğu, açlığı, aşkı bilen Ezo, gurbet denen şeyi öğrenmişti. Çünkü Memey, Türkmen oymağında yaşamaktadı ve Ezo da bu evlilikten kelli soluğu Suriye'nin Calabrus ilçesinin Türkiye sınırına yakın Kozbaş köyünde aldı. Aşk acısı gitmiş, yerini memleket hasreti almıştı. Ezo Gelin, Suriye'ye gittiği 1936 yılından 20 yıl sonra, 1956 yılında, daha 47 yaşındayken tüberkülozdan bu hayata veda etti. İşte bu aynısı sanki binlerce kez yaşanmış gibi duran hikayeyi ölümsüz kılan, Ezo Gelin'in ölümsüzlük tarifi olan ezogelin çorbasıdır. Derler ki Ezo Gelin güzel olduğu kadar hamarattır, Antep'te, dul kaldığı ve yoksul olduğu zamanlarda evde kalan malzemeleri karıştırarak ilk kez bu çorbayı yapmış.

Mezarı 1999 yılında Suriye'deki şehrini "görebildi" bir dağdan Türkiye’ye getirildi.

Ellerine sağlık Ezo Gelin. İyi ki vardın.


Okumada iyi eğlenceler ve afiyet olsun!